Kitapların, insanları iyileştirici, onlara yardım edici özellikleri vardır. Edebiyat, önümüzde yeni yollar açarak, yaşadığımız olaylara farklı biçimlerde bakmamızı sağlayarak, içimizdeki bir çok yarayı iyileştirir. Okuduklarımız yoluyla, yaşamımızda duyabilme ve ulaşabilme olanağımız olmayan bir çok yaşantıya tanık olup, yeni bilgilere, ulaşabiliriz. Okunanlar, insanı bir yandan düşündürürken, bir yandan da duygulandırır. Sanatsal etkileşim ortamında birey, okuduklarından esinlenerek bazı davranışlarda bulunmaya güdülenirken, bazen de heyecanlanır, güler, ağlar, yoğun duygular yaşayabilir. Bir bakıma, duygular anlatım yolu bulur. Bu yaşantı ise duygulardan arınmayı sağlar. İnsan okurken, bu dünyada yanlız olmadığını, bazı olayların salt kendi başına gelmediğini görür; anlar. Yeryüzünde var olan herkesin, yaşamında bazı travmalarla, bazı coşkularla, bazı korkularla, birçok sorunla, yüz yüze gelebileceği gerçeğini öğrenir. Bu tür yaşantıların, tüm insanlara özgü olduğunu görmek, bu yaşantılara tanık olarak onları paylaşmak; insanı bu yalnızlık duygusundan çekip çıkarabilir, bireye güç ve umut verir.
Çocukların günlük yaşamda karşılaşabilecekleri zorlukları çözmelerine ve yeni yaşam deneyimlerine uyum sağlamalarına yardımcı olmak amacı ile yazılan hikayelere terapötik (iyileştirici) hikayeler denir. Bu hikayeler, çocuğun mevcut travması ile yüzleşmesi için psikoterapi seanslarında sıklıkla kullanmaktadırlar.
Terapist ile danışan arasında bir aracı olarak kullanılabilen hikayeler, önemli bir yardım kaynağıdır. Hikayeler danışan için özdeşleşme zemini oluşturur. Aynı zamanda koruyucu da olur. Danışan kendi deneyimini hikaye ile ilişkilendirerek kendi çatışmaları hakkında konuşabilir. Hikayeler, özellikle direnç noktalarında değerini gösterir. Uygun zaman ve şekilde kullanıldığında, bir hikaye terapötik çabanın merkezi olup, tutum ve davranışlarda değişikliğe neden olmaktadır.
Resim yapabilmek, insan beyninin bilişsel süreçlerinin bütünleştirilmesi içinde işlenerek, hafızaya alınmış görsel bir uyarana ince kas yeteneği ile cevap verilebilmesidir. Hafıza, resim çiziminde gerekli olan bilgi-işlem becerisindeki gelişimsel değişikliklerin oluşması sürecinde önemli bir yapıdır. Bireylerin çevreyi doğru biçimde algılayıp, hatırlayıp, yönlendirebilme/değiştirebilme ve bunların zihinsel temsillerini oluşturabilme yetenekleri vardır. Hafıza gelişimi, bilişsel yapıların gelişimini kontrol etmektedir. Hatırlama becerisi, olay ve olguların zengin biçimde zihinsel temsillerinin oluşumu ile geliştirilebilir. Bu temsiller çocuğun zihinsel temsillerinin aynasıdır. Bu yüzdendir ki, çocukların zihinsel temsillerinin resimleri aracılığıyla incelenmesi onların bilgi yapılarının gelişimlerinin daha iyi anlaşılmasına olanak sağlayabilmektedir.
Bu gelişim evrenseldir ve genellikle bir aşama gerçekleşmeden diğerine geçiş olmaz, ancak çizilen figürlerde bireysel farklılıklar görülebilir. Bu bireysel farklılıkların yanı sıra çocukların yaşamlarında karşılaştıkları birtakım sorunlar veya olayların etkileri de çizimlerine yansıyabilmektedir. Çocukların çizim sırasında gerekli motor fonksiyonları yerine getirebilmeleri için küçük kas becerilerinin ve el-göz koordinasyonlarının gelişmiş olması gerekir. Yaklaşık iki yaşından itibaren çocuklar sadece kâğıdı değil yerleri, duvarları, eşyaları kısaca düz buldukları tüm zeminleri karalarlar. İlk başlarda bu karalamalarda farkındalık ve planlama olmamasına rağmen çocuklar büyüyüp geliştikçe birkaç karalamadan sonra çizim hareketlerinde bir tutarlılık sergilemeye başlarlar. Ayrıca çocuk, çok temiz ve saf bir duyarlılık ile zengin bir hayal gücüne sahiptir ve bunlar çizimlerinde de görülebilir.