Çocuklarla Oyun Oynayan Ebeveyn Olmak

Genellikle yetişkinler çocuk oyunlarını, çocuklarının hoşça vakit geçirmelerine yardımcı olan, eğlenceli, ancak amacı olmayan etkinlikler olarak düşünürler. Oysa oyun, çocuğun yaşamında önemli işlevi olan bir olgu ve çocuğun önemli bir görevidir. Oyun, kendiliğinden ortaya çıkan, hedefi olmayan ve mutluluk getiren serbest bir etkinliktir. Oyun, çocuğun iç dünyasını dıştaki sosyal dünya ile birleştirmesine yardım eder.

Çocuklar kendi başlarına da oynayabilir ve bundan zevk de alabilirler. Ama anne ve babası ile oyun oynamak, çocuğa güven verdiği ve çocuğun ihtiyacı olduğunda anne-babasının orada olması söz konusu olduğu için kimseyle oynamaya benzemez. Bazen oyun öylesine kendiliğinden başlar ve öyle güzel devam eder ki anne ve babayla oyun oynamak çocuk için benzersiz bir tecrübeye dönüşebilir. Bazı durumlarda anne ve babayla oyun oynamak daha da önem kazanır. Çocuğun akranları ile bağlantı kurabilmesinde zorluk olduğunda, özgürce ve kendiliğinden oyun kurmakta zorlandığında, hayatında değişimler meydana geldiğinde (okula başlamak, kardeş doğumu, kayıp veya boşanma) veya kendini tehlikede hissettiğinde anne ve baba ile oyun oynamak çocuk için oldukça önem kazanır.

Çoğu yetişkin için oyun oynamak kolay değildir. Hatta “artık” (büyüdükleri için) oyun oynayamayacaklarını belirtirler. Geçişler yetişkinler için de zordur. Biz de hayatımızda zihnimizi meşgul eden olaylar yaşarken, çocuklarımızla kendimizi vererek oyun oynamakta zorlanabiliriz. Çocuğun oynadığı oyun tekrarlayıcı, saldırgan veya engelleyici biçimde ise onları görmezden gelmek, ceza vermek veya uzaklaşmak isteriz.

Oyun yetişkinlerin dünyasında öyle az yer kaplar ki, bir anne veya babanın çocuğu ile yerde oyun oynayabilmesi neredeyse üstün bir yetenek gibi yorumlanır. Bu konu ile ilgili bazı ipuçlarını bilmek, yetişkinlerin çocukları ile oyun oynarken neden zorlandıklarını anlamak ve onları uygun şekilde yönlendirmek açısından oldukça önemlidir. Eğer çocuklarımız bizimle veya akranlarıyla iletişimde kurmakta zorlanırlarsa biz de onlarla aynı şekilde paralel duygular hissederiz. Üzgün, kızgın, sıkkın, rahatsız hissederiz oyun oynarken. İçimizden oyun oynamak gelmeyebilir. Çocuğun oynadığı oyun tekrarlayıcı, saldırgan veya engelleyici biçimde ise onları görmezden gelmek, ceza vermek veya uzaklaşmak isteriz. Geçişler yetişkinler için de zordur. Biz de hayatımızda zihnimizi meşgul eden olaylar yaşarken, çocuklarımızla kendimizi vererek oyun oynamakta zorlanabiliriz. Çocuklarımızın sağlığı veya hayatlarıyla ilgili bir tehlike söz konusu olduğunda da anne baba olarak oyun oynamak ikinci planda kalabilir.

Aslında oyun oynamak öğrenilen/öğretilen bir durum değildir.    Bu nedenle çocuğu ile belirli sürelerde oyun oynamaya başlayan ebeveynler, çocukluklarından tanıdıkları bu dünyaya adapte olabilirler. Başlangıçta bu oldukça zor olabilir. Yere oturmak, bazen yorulmak, bazen kirlenmek yetişkin dünyasından oldukça uzak görünebilir. Ama çocuklar oyun kurmaya o denli hazır ve heveslilerdir ki, ilk oyundan sonra her şey kendiliğinden gelişir.

İlkokul döneminde çocuklar hobi setleri, spor oyunları, yaşına uygun bilgisayar oyunları, matematik ile ilgili oyunlarla oynamaktan keyif alırlar. Ayrıca, neden sonuç ilişkisi ve problem çözme becerileri ile ilgili oyuncaklarda bu yaş dönemindeki çocuklar için alınması gereken oyuncaklardandır. Çocuğunuza sonunda bir hayat dersi veren hikaye kitapları almanız ve bu kitapları beraber okumanız da faydalı olacaktır. Tüm aile beraber oynayacağınız ya da çocuğunuzun arkadaşları ile oynayabileceği kutu oyunları ise çocuğunuzun sosyal gelişimine katkıda bulunur. Kutu oyunlarıyla çocuğunuzun kurallara uyma ve uygulama, sıra bekleme gibi önemli sosyal alışkanlıkları kazanmasını destekleyebilirsiniz.

Kaynak

Basal, H.A.(2010). Geçmişten Günümüze Türkiye’de Geleneksel Çocuk Oyunları. Yayınevi:Morpa Kültür Yayınları

Çocuklarınızla beraber keyifli, eğlenceli, verimli ve eğitici oyunlar oynamanız dileğiyle…

Uzm. Klinik Psikolog Alev AKAL