Kaygı ve Korku

Günlük hayatta herkes farklı konularla ilgili kaygı duyabilir. Sınav, bitirilmesi gereken bir proje, bir sağlık sorunu, maddi zorluk, çocuklar veya diğer aile bireyleri ile ilgili sorunlar kaygıya neden olabilir. Uygun şiddette bir kaygı, sorunlarla baş edebilmemiz için hazırlıklı olmamıza, hedeflerimize ulaşmamıza yardımcı olur. Bu tür kaygılar genellikle hafif şiddetli ve geçicidir. Ancak, vücut ve zihindeki stres/kaygı mekanizmasının olması gerekenden fazla çalışması veya bu mekanizmanın aktifleşmemesi gereken durumlarda aktifleşmesi ile çarpıntı, terleme, titreme, gerginlik gibi bedensel belirtiler ve huzursuzluk, bunaltı, endişe gibi zihinsel belirtilerin ortaya çıktığı bozukluklar kaygı bozuklukları olarak tanımlanır. Normal kaygı ile kaygı bozukluğunun birbirinden ayırt edilmesi ise kişinin yaşamını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi açısından önem taşımaktadır.

Tehlike veya tehdit olarak algılanan durumlarda ortaya çıkan; duygusal, davranışsal ve fiziksel değişiklikler ve tepkilerin yer aldığı, otomatik, sağlıklı ve doğal bir yanıt mekanizmasıdır. Bir anlamda kaygı organizmamızın savaşma-kaçma tepkisidir.

Kişi tehlike veya tehdit yaratan durum ya da nesneden başka bir şeye odaklanamadığında savaşmak ya da kaçmak imkansızlaşır. Bu durumda kaygı aşağıdaki belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur.

  • Psikolojik belirtiler: endişe, tasa, dikkat ve motivasyonda bozulma, konsantrasyon bozulması, heyecan, huzursuzluk, sinirlilik, kötü bir haber alacağı beklentisi, irkilme, çıldıracakmış hissi, yabancılaşma-gerçek dışılık hissi, kişinin kendine ya da bedenine yabancılaşması.
  • Bedensel belirtiler: çarpıntı, titreme, terleme, nefes almakta güçlük, boğulacakmış hissi, ağız kuruluğu, göğüste sıkışma hissi, kulak çınlaması, yüz kızarması, elde terleme, baş dönmesi, huzursuzluk, gevşeyememe, uyku problemleri, vücutta gerginlikler ve çeşitli ağrılar.

Kaygı Bozukluğu Türleri 

  • Yaygın Kaygı Bozukluğu: Yaygın kaygı bozukluğu olan kişiler bir olaya ya da duruma karşı olayın gerçekliğine oranla aşırı ve sürekli olarak kaygı ve endişe hissederler.
  • Panik Bozukluk:Panik bozukluğa sahip kişiler, ortada ciddi bir sebep yokken hissettikleri şiddetli korku ve endişe duygularının ansızın tekrarlanacağını düşünüp yoğun kaygı yaşarlar.
  • Fobiler: Fobiler kişilerin bir nesne, bir canlı ya da bir duruma karşı duydukları yoğun korkulardır.
  • Obsesif Kompulsif Bozukluklar: Obsesif Kompulsif bozukluğu olan kişiler kaygı hissi veren durumlardan kurtulmak için yineleyici davranışlarda bulunurlar. Kendilerine ait değişik davranış kalıpları geliştirirler.
  • Sağlık Sorunlarına Bağlı Kaygı Bozuklukları: Fiziksel bir sağlık sorunun ardından kişilerde ortaya çıkan o hastalığı tekrar geçirmekle ilgili sürekli olarak kaygı duymak kaygı bozukluğu yaratmaktadır.
  • Sosyal Kaygı Bozukluğu(Sosyal fobi): Sosyal kaygı bozukluğu kişiler kendilerini ifade edemeyeceklerini, küçük düşürüleceklerini düşünerek kalabalık ortamlara girmek istemezler. Toplum içinde konuşmak, yeni insanlarla tanışmak onlar için epey zordur.
  • Seçici Konuşmazlık (Mutizm): Bu kaygı bozukluğu çocuklarda görülmektedir. Seçici konuşmazlık durumunda fiziksel olarak bir problem yoktur. Genellikle aileleriyle iletişim kurabilen çocuklar, yaşıtlarıyla ya da çevresindeki insanlarla konuşmazlar.
  • Ayrılık Kaygısı Bozukluğu: Ayrılık kaygısı bozukluğu çocuklarda görülen, çocukların anne ve babalarından ayrılacaklarına yönelik duydukları derin kaygılardır.

Korku

Korku olgusunu tek bir cümlede tanımlamak, kuşkusuz çok zordur. Buna rağmen korkuyu, irade ve mantıkla kontrol altına alınamayan, insanın içini daraltan bir yakın tehdit hissi olarak açıklayabilmemiz mümkündür. Tıbbi açıdan bakıldığında korku – hemen hemen her vakada – soluk beniz, terleme, titreme veya çarpıntı halleri ile birlikte seyreder. Korku hastalıkları ise, korkunun şiddetli bir hali olarak kabul edilir.

0-2 Yaş

Günlük yaşamda yetişkinler olarak bizlerin alışık olduğu birçok şey yeni doğan bir bebek için çok yeni ve temkinli yaklaşılması gereken bir belirsizliktir. Anne karnından sonra gürültülü bir dünya ile karşılaşan bebekler sese karşı aşırı duyarlı olurlar. Gürültü veya şiddetli uyaranlardan gelen korku bir çocuğun deneyimlediği ilk korkulardandır.

Annesini kendinin bir parçası olarak gören bir bebek için sosyal olmaktan çok çevresel olarak kabul edilen bir korku olan anneden ayrılma korkusu gibi bu durumda insanın doğuştan getirdiği bir korkudur. Bu durum çocuğun aşina olmadığı yüzlerin ya da nesnelerin ona yaklaşmasıyla ortaya çıkan yabancı korkusuyla ilişkilidir.

Bu korkuların kontrollü ortamlarda güven duygusu kazanıldıkça azalması beklenmelidir.

2-4 Yaş

Bu yaş grubundaki çocukların çoğu birtakım hayvanlar ile karanlıktan korkar. Bu korku, her üç çocuktan biri tarafından yaşanır ve (hayali varlıklar, yalnız kalma ve terk edilme gibi) daha sonra ortaya çıkan korkularla ilişkili olabilir.

Bu yaş grubunda görünen korkular, 0-2 yaş dönemi ve 4 yaş sonrası görünen korkulardan daha çoktur. Bunun nedeni çocuğun önceden fark etmediği durumları anlamaya başlaması ile ilgilidir. Deneyim eksikliği nedeniyle bu durumları tehdit olarak yorumlayarak daha temkinli davranmaktadır.

4-6 Yaş

Çocuklar okul çağına geldiklerinde, yalnızlık ve terkedilme gibi duygusal bağlarla ilişkili korkular ortaya çıkar ya da şiddetlenir. Bunlar varlığını sürdürme devresi olarak nitelenebilecek süreçle bağlantılıdır. Çocuk kendi ayakları üzerinde durmak zorundadır, ailesinden ayrıdır, kendisini daha önce hiç yaşamadığı ve korumasız bir durumda bulur. Bu korku ayrıca bir akrabanın hastaneye yatırılmasını ya da ölümünü veya anne babadan ayrılmayı takiben belirgin hale gelebilir.

Bu çağdaki çocuk beceri ve yetenek yoksunluğu nedeniyle sosyal dışlanma korkusu sergiler. Karanlık korkusu sürmektedir. Bilinmeyen yabancılara, yaratıklara ve hayali varlıklara karşı duyulan korku şiddetlenir.

6 Yaş ve üzeri

Çocuk altı yaşından sonra okula başlar ve artık içinde bulunduğu dünya ile hayal dünyasını birbirinden ayırt etmeye başlar. Hayal ürünü olan korkularından yavaş yavaş kurtulur. Bu korkuların yerini zamanla kendisi ve yaşamdaki yeri, önemi ile ilgili korkular alır. Okul başarısızlığı ve arkadaşları arasında sevilmeme buna örnek olarak verilebilir.

Çocukların hayal dünyalarının ve bilişsel süreçlerinin gelişmesiyle dünyayı algılamaları da değişir. Korkular; yüksek ses, yalnız kalmak, karanlık, canavarlar, ölüm, bir yakınını kaybetme ve gülünç duruma düşme şeklinde değişiklik göstererek devam edebilirler. Bunlar çocuklarda sık görülen korkulardır. Hafif başlayıp, günlük akışta onu rahatsız etmeyip belli durumlarda ortaya çıkması ve korkulan şeye karşı giderek toleransının artması beklenir. Örneğin; anneden ayrılma korkusu olan bir çocuğun ilk olarak annenin kucağından inebilmesi, daha sonra annesi ile aynı odada göz mesafesindeki bir uzaklıkta kalabilmesi, sonra evin içinde başka odalarda annesiz zaman geçirebilmesi ve birkaç saat ayrı kalabilmesi şeklinde bir ilerleme ve gelişme içerisinde olması beklenir.

Bu korku yani anneden ayrılmayı reddetme eğer anne tarafından da sahiplenilir ve farkında olarak veya olmayarak ayrışmaya olanak verecek durumlardan kaçınmalar anne tarafından da desteklenirse, bu korku ile başa çıkma çok daha ileriki yaşlara sarkabilir. Okul çağına kadar bir şekilde ertelenen ve günlük yaşantıyı çok fazla zorlamadığı için görmezden gelinen bu durum okula başlama zamanı ile birlikte okul korkusu şeklinde adlandırılabilmektedir.

Gelişim yılları içerisinde çevresini tanımaya, ilişkileri kendisine göre anlamaya, olayları yorumlamaya çalışan çocuğun içinde bulunduğu koşullara ve kişilik altyapısına göre kaygı düzeyi de şekillenmeye başlar. Farklılaşan korkular ve kaygılarla karşılaşan çocuk bunların üstesinden gelerek kişilik gelişiminde olgunlaşma sağlar.

Yaş özelliklerine göre korku türleri öngörülse de çocuğun zekâsı, cinsiyeti, sosyo ekonomik statüsü, sosyal ilişkileri, fizyolojik koşulları (açlık, uykusuzluk, gibi.), kişilik yapısı bu korkuların şiddetini ve süresini değiştirebilmektedir.